Welcome to Our Website

Ne bu şiddet, bu celal!

Bu yazıyı yazarken bile utanıyorum ben!

21. yüzyılda, millet uzaya üs kurmuşken yapay zeka ile dünya başka bir yöne doğru evriliyorken, ulu önderin hayal ettiği gibi muasır medeniyetler seviyesine erişmemiz gerekirken biz döndük arkamızı, taş devrine doğru geri gidiyoruz! Hak- hukuk yerini taş-sopaya bırakmış bilmem artık nasıl iflah oluruz!

Türk spor tarihinin en karanlık günlerinden birini yaşadık bu hafta! Süper Lig’in 15. Haftasında oynanan MKE Ankaragücü-Çaykur Rize spor maçında bitiş düdüğünün ardından koşarak sahaya giren MKE Ankaragücü Kulübü Başkanı Faruk Koca, maçın hakemi Halil Umut Meler’i yumrukladı. Yere düşen Meler etrafını saran kişilerce de acımasızca tekmelendi. Yaşananların ardından başlatılan soruşturmada Faruk Koca ve 2 kişi tutuklandı. Hakemler, yaptıkları basın açıklamasıyla bu çirkin saldırıyı kınarlarken yeni bazı kararlar alacaklarını açıkladılar.

Ya gerçekten inanılır gibi değil! Sadece 80 milyonun değil, aslında tüm dünyanın önünde televizyonda canlı canlı izledik bu rezaleti! Taraftar ya da kontrolden çıkmış bir holigan değil, köklü bir kulübün başkanı, maç sonunda sahaya koşuyor ve hakemi yumrukluyor, vandalları da yere düşen hakemi tekmeliyor! Yani daha net ifadeyle adamın canına kastediyorlar! Bu nasıl bir gözü dönmüşlük, nasıl bir cesaret ve kontrolsüzlük! Hangi ara sızdı hücrelerimize bu kadar kötülük!

Hakemlik cidden zor meslek! Onlar da futbolcular gibi antrenman yapıyorlar, fiziksel performans testlerine tabi tutuluyorlar, onlar da futbolcular gibi çim sahanın her yerinde dalakları şişene kadar koşuyorlar. Malum her maçta bir kazanan, bir kaybeden var ama en çok küfrü yiyen de onlar!

Tamam belki bazen hata yapıyorlar, illaki yanlış kararlar veriyorlar hatta belki yanlış kararlar ya da haksız kartlarla maçın kaderini, takımların geleceğini değiştiriyorlar ama dayak-yumruk, bu kadarı da fazla! 

Şiddet, bir döngü! Küçükken şiddet gören, şiddetle büyüyen, büyüdüğünde bunu sürdürüyor, gördüğünü gösteriyor! Şiddet, sevgiye giden yolun tıkanmasıyla başlıyor ve o yolun zarar görmesi şiddete yol açıyor. Bağrında bastırılmış duygular, kanayan yaralar yatan bütün eski toplumların ebesi şiddet, merhamet bilmiyor, vicdan tanımıyor!

Ülkede genel bir şiddet sorunu var: Hastanede doktora şiddet var, trafikte şoföre şiddet var! Annenin çocuğa şiddeti, ağabeyin kardeşine, öğretmenin öğrenciye, velinin öğretmene, patronun personeline şiddeti var, var da var…

Herkes birbirine kinli, birbirine öfkeli. Hırsımı kimden çıkarsam, kime sarsam, bağırıp çağırsam derdinde! Yaşadıklarının faturasını, mutsuzluğunun acısını kime ödetsem diye aportta beklemekte! Valla herkes bundan bir nebze olsa da sorumlu: Acımasızlığımız, bencilliğimiz, çıkarcılığımız, duyarsızlığımız, cehaletimiz ve daha nice kötülüğümüz, şiddeti doğuruyor, lokma lokma besliyor onu!

Kadına, çocuğa, yaşlıya hatta ağaca-bitkiye de şiddet uygulanıyor bu ülkede, savunmasız hayvanlara bile!

Şiddet sadece bedeni acıtmaz, travma ruhta olur esas! Çürükler, morluklar geçer de ruhtaki tahribat öyle kolay kapanmaz. Sadece fiziksel de olmaz şiddet- ki en ağırıdır bence duygusal olanı! Tehdit, hakaret, aşağılama, hor görme, yok sayma da şiddettir. Acısı büyüktür, dışardan gözükmez.  Ama başka yaralara da benzemez yani öpünce geçmez!

Hekime, hakime, hakeme kime yapılırsa yapılsın, kabul edilemez bir çirkinliktir şiddet, insanlığın kaybettiği bir mücadeledir!

Ve hayatı sevgiyle yaşamak, şiddeti hayattan silmektir! 

…………………………*……………………………. 

Yerli Malı Yurdun Malı

Kapı çalındı az önce! Komşum, yanında ilkokul 3. sınıfa giden oğluyla karşımda!

‘Mandalina var mı sizde ya da portakal acaba! Bir de eski gazeteler duruyor mu, taç yapmamız lazım da!’

Beynim yandı önce bir, mandalina portakal tamam da taç ne alaka! Meyveden taç yapıp Sezar mı olacak çocuk okulda? E eski gazetelerle ne ilgisi var, Sezar ile ilgili haber mi var ki orada?

Öylece kalakalmış düşünürken çocuk; ’Yarın Yerli Malı Haftası kutlaması var okulda, ben unutmuşum söylemeyi anneme. Sizde varsa alabilir miyiz acaba?’ deyince anladım mevzuyu! Tamam canım çok da anlaşılmayacak değilmiş durum, ben anlamamışım, Sezar’ın hakkı Sezar’a! (Bak Sezar diyorum hala yaa!)

Çocukluğumun en renkli ve lezzetli olayı- “Yerli Malı Haftası” var mıymış hala, kutlanıyor muymuş yine aynı coşkuyla, şaşırdım aslında! Gerçi yerli deyince futbolcu geliyordur şimdi çocukların aklına ya da silah ama bizim zamanın en keyifli aktivitelerinden biriydi valla, yılbaşı eğlencesi gibiydi bir nevi!

Sınıfta birlik-beraberlik için evde bir seferberlik hali! Güzel yurdumda yetişen meyve-sebzenin en taze hali! Gazetelerden ülkemizde yetişen ürünlerin resimleri keserdi annem, kartona güzelce yapıştırır, kafamıza taç yapardı. Turuncu bir sıcaklık yayılırdı okulun duvarlarından yüreğimize, bayram havası eserdi küçücük kalplerimizde!

Dün gibi hatırlıyorum, üçer kişi oturduğumuz sıralar U şeklinde sıralanır, getirdiğimiz yiyecekler sıraların üzerine bırakılır, kâğıttan külahlar içinde kuru üzüm-kuru incir-fıstık-leblebi dağıtılırdı!

Şimdi düşünüyorum da niyet iyi ama maddi durumu iyi olmayanlar için de ızdırap sanki! Hali vakti yerinde olanlar muzlar-kekler-pastalar getirirken yerinde olmayanlar utana sıkıla, elleri boş gelirlerdi. O hüzün dolu gözler içimize işlese de onların da ortadaki yiyeceklerden yemeleri, mutlu ederdi beni. Toplumda gelir dağılımı arasındaki fark bu kadar mı fazla değildi ya da herkes bir şekilde her şeyden mi yiyebildi- faydalanabildi bilmiyorum ama ‘Çocuklardık, parlak yıldızlardık o zaman’, şarkıdaki gibi!

Muz götürme demişti annem bir keresinde, alan var alamayan var, canları çekmesin!

Şimdilerde sosyal medyada yediğini- içtiğini paylaşanları, gitmediği yerlerden yer bildirimi yapanları, kuru fasulye-pilava talim edip lüks restoranlardan menüler paylaşanları görünce gel de geçmişe duyduğun özlem pekişmesin! Cep telefonlarımız, bilgisayarlarımız yoktu belki umutluyduk çocukken hepimiz! Siyaset nedir bilmezdik, devlet meseleleriyle ilgilenmezdik, pamuk şeker dünyamızda yaşar giderdik. Oysa şimdi Ukrayna-Rusya Savaşı’nı konuşuyor ilkokul çağındakiler, asgari ücret ne kadar olmalı, onu tartışıyorlar!

Bir devletin kendi yiyeceğini üretmesi, tüketmesi, kendi kıyafetini dikmesi, giymesi muasır medeniyetler seviyesine erişmesini sağlar diye düşünen Atatürk hep, ‘Türk malı alınız, Türk malı kullanınız; Türk parasını, Türk toprağında bırakınız!” diyerek yabancı devletlere, dış güçlere muhtaç olunmaması gerektiğini vurguladı! Her zamanki gibi çok haklıydı!

Tavsiyesi hep kulağımızda;

‘Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı! 

………………………………..*…………………………………. 

Düğün Gecesi

Bir yıl dönümü var hafta!

749 yıl önce yaşanan bir gecenin- bir düğünün- düğün gecesinin yıldönümü!

O- bu- şu diye ayırmadığı için insanları belki, tüm dinlerin özünün aynı olduğuna, sevginin evrenselliğine inandığı için mi yoksa dine kattığı estetik boyutla ya da dansı, müziği, şiiri dinsel ritüellere kattığından mı bilmem ama çok sevilmiştir hep, sayılmıştır düğünün kahramanı!

13. yüzyılın başında şimdi Afganistan sayılan topraklarda doğmuş, babasının zamane yönetimiyle pek uyumlu olmayan fikirleri yüzünden ailecek iltica edip biraz gezdikten, gördükten, arada Mekke’ye gidip hacı olduktan sonra Konya’ya yerleşmiş ve kendi ruhunu kattığı bir farklılıkla dansla müzikle şiirle İslam Rönesansını gerçekleştirmiş kişiden bahsediyorum yani Mevlana’dan!

‘Yaratılanı Yaradan’dan ötürü’ diyerek öldüğü geceyi Yaradan’a kavuşacağı için düğün gecesi kabul eden Mevlana’dan!

O Müslüman, Hıristiyan, Musevi her dinden kişinin sevdiği kişi bir kişi! Tüm dinlerin özünün aynı olduğunu ve Tanrı’yı dışarıda ya da yukarıda değil aksine içimizde, kalbimizde aramamızı söyleyen bir sufi! Bana göre ise, “Gülün dikene katlanması, onu güzel kokulu yaptı” diyen bir filozof, “Körler çarşısında ayna satma, sağırlar çarşısında gazel atma” diyen bir düşünür, “Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır” sözü ile başka bir şey demeye gerek bırakmayan üstün, şimdilerin tabiriyle ‘aşmış’ kişidir. Bir peygamber değildir elbette ki, ancak kutsal bir kitaptır, yazdığı Mesnevi’si!

Yüzlerce aydın, sufi, din adamı, ulvi kişilik geldi geçti bu dünyadan ama sanmıyorum ki daha fazla sevilsinler Mevlana’dan! Neredeyse bin yıl önce bile bugünleri görebilmiş, her devre uygun lafları söyleyebilmiş, milyonlarca insan onun söylediklerinden feyz alabilmiştir. “Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır!” demiş mesela, sözün derinliğinde kimbilir kaç kişi kendini kaybetmiştir.

Mevlana’yı hayatta en fazla etkilemiş kişi olan Şems, Mevlâna’yı Mevlâna yapandır aslında! Karşılaşıncaya kadar Mevlâna, bir alimdir, Konya’nın sevgilisi, olgun ve makul baş müderrisi! Aklın ve bilimin sınırları içinde dolaşan mantıklı bir İslam aliminden bir fırtına, bir sanatçı çıkaran Şems’tir.

İlahi aşka kavuşmak için birlikte yürüyen bu dostluğun kanlı sonu gibi sanki, Şems bir bıçak gibi böler Mevlâna’nın ömrünü tam orta yerinden ikiye! Öncesinde Mevlâna ne idiyse artık o değildir; Temkinliyse temkini bırakır, mantıklıysa aklın sınırlarını çatlatır. Şems ona, ruhun akla üstünlüğünü, gerçeğin akılda, fikirde, bilimde değil, yürekte, sevgide olduğunu anlatır. Ondan tamamlarlar birbirlerini, akıl ile kalp insanın doğasının temeli, zaten hayatın ta kendisi değil mi!

Mevlana gibi ölümü düğün gibi karşılayan kaç kişi var ki! Keşke biz de öyle olabilsek, insanca- aşkla ölebilsek! Ölüm yıldönümü olan Şeb-i Arus’da, onun gibi olamayacak olsak da hiçbir zaman, onu hissetsek, öğrensek, dinlesek!

Ölümünün 750. yıl dönümünde, vuslatın yıldönümünde, nurlar içinde yat büyük üstat!

Düğün demişsin ya ölüme, bir de şimdi görsen buraları- kıyamet günü hayat! 

………………………………………….*………………………………………………

 HAFTANIN EN’LERİ

Haftanın Rekoru: Bu kez dışımızı ısıttı çünkü İspanya’da aralık ayının sıcaklık rekoru kırıldı! İspanya’nın Malaga kentinde hava sıcaklığı 29,9 dereceye kadar çıkmış ve bu ülke tarihinde aralık ayı içinde şimdiye kadar tespit edilen en yüksek sıcaklık olduğu açıklanmış! Kış güneşi, yaz gibi ısıtmaya başlamış görmeyeli, ya bu işler hayra alamet değil kıyamet yaklaşıyor mu sanki!

Haftanın Ayarı: TBMM’den geldi! TikTok’da ahlak sınırlarını aşan, edep ve haya limitlerini zorlayan paylaşımların artık çığrından çıkması üzerine TikTok temsilcisi Türkiye’ye çağrıldı! Dijital ağların, hukuksal, yönetsel çerçeveye alınması noktasında Dijital Mecralar Komisyonu’nun talebiyle 7 Aralık’ta Türkiye’ye gelecek olan temsilci, komisyon toplantısına katılarak platformun tartışmalara yol açan uygulamaları hakkında açıklamalarda bulunacakmış! Gelsin gelsin, bu işin tadı kaçtı iyice, aile düzenini bozan bu TikTok, toplasın pılısını- pırtısını, gitsin bir an önce! 

Haftanın Kolaylığı: Tüm dünyada etkisini yoğun şekilde hissettiren yapay zeka, artık engellilerin de hayatını kolaylaştırıyor! Bunlardan birisi de TEKNOFEST İzmir’de birincilik ödülü alan “From Your Eyes” uygulaması! Bu uygulama ile gönüllüler ile görme engelliler arasında videolu görüşme olanağı sağlanıyor. Yine metin seslendirme teknolojileri ile cihaz ekranında bulunan metinler, yapay zeka desteğiyle seslendiriliyor. İşte teknoloji, böyle faydalı amaçlar için kullanılınca anlam taşıyor! 

Haftanın Kararı: Tüketiciyi yakından ilgilendiriyor! Yapılan yeni düzenleme ile internet üzerinden yapılacak alışverişte (e-ticaret) ürün ayıplı mal olarak değerlendirilmedikçe, alışverişten vazgeçme, kargoyu teslim almama durumunda cayma hakkını kullanacak tüketici, kargo iade ücretini artık kendi ödeyecekmiş! Bu durum, özellikle kötü niyetli davranarak üretici ve satıcıları zor duruma sokan tüketicileri caydırmak için doğru bir yöntem gibi geliyor çünkü sanal ortamda onlarla baş etmek pek de kolay olmuyor! 

Haftanın Korkusu: Efsane geri mi dönüyor dedirtiyor! Hayatımızı kökünden değiştiren Covid kabusu, tehditlerine devam ediyor! Endonezya, bölgede Covid-19 vakalarında artış görülmesinin ardından bazı uluslararası havalimanları ve limanlarda, termal kameralarla sıcaklık ölçümlerini yeniden başlatmış! Ayrıca maske takılması, ellerin yıkanması ve hasta olunması halinde evde kalınması uyarısında bulunulmuş! Ya daha yeni atlatmaya başladık bu kabusun etkilerini, başlamasın gene, felç etmesin hem sağlığımızı hem psikolojimizi!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

....